expr:class='"loading" + data:blog.mobileClass'>

14 Aralık 2014 Pazar

Epey yol gittim. Eve geldiğimde hala zaman kalmıştı. Mutfakta gözüme ada çayı ilişti. Kahveyle arasında karar veremedim. Tatlarına odaklandım, hala karar veremedim. Yapılışlarını düşündüm. Çay demleniyor kahve pişiyor. Çay çöküyor kahve taşıyor. Dibe çökmeye mi daha yakınım taşmaya mı diye düşündüm. Cezveyi aldım. Zaten sabahtan düzeltilmesi gereken bir fal meselesi vardı. Neymiş bütün yollarım kapalıymış, tek bir yolum açıkmış. Biraz da fal bakınırım.
Herkesten sakladığın şeyler de var dedi ama sakladıklarım onun kastettiklerine denk mi gelir bilemem.
ürgüp'te bir çocuk gördüm. Çocuk dedimse aslında büyükçe bir oğlan. Normalde yaklaşmaya pek yeltenmezsin hani. Ergendir falan tersler utandırır. Adım adım yaklaştım çocuğa, gülümsedik birbirmize, yanağını sevdim. Yakınlık hissetmek anlık bişey de olabilir. Önü arkası olmak zorunda değil. Önü arkası yok diye daha az gerçek değil. Anlık yakınlıkların da kendilerine göre kıymeti vardır.
kahve yapmadan önce tabakları yıkıyordum. Aklıma nerden uzandı bilmiyorum, kırılgan bir insan olduğumu kabul ettim. Benim için bu kadar zor bir kabullenişi yağlı tabakları köpüklerken yapmış olmam tuhaf. Hemen kendime göre bir açıklama getirdim tabii. Kırılgandım ama kırılganlığımdan anında sıkılan bir yapım vardı ve bu yüzden bana en yakın insanlar bile benim için kırılgan demezlerdi. Abartılı her duygu, her söz, her kahkaha, her nezaket, her kıyafet beni kızdırıyor. Kırıldığımı anlamadığım için kendimi kırılgan ilan etmemiş de olabilirim tabii ama bastırmış olmam da muhtemel. Çocukluğumun hatırladığım bastırılmış kırgınlıklarına erken büyümüşlük ve olgun çocukluk kılıfları uydurmuş olmam ihtimalleri kuvvetlendiriyor. Bu kadar çok kırılganlık kelimesi yazdım diye bile kırılgan olma fikrinden uzaklaştım şu an. Geçen gün gördüğüm çocuğa dönüşen ahtapot rüyasına doğu'nun yaptığı yorumdan sonra bunu biraz düşünmüştüm.
kahveyi içtim. Şekersiz içmesem kahve yapmaya üşenirdim. Şekerliyle şekersiz arasında pek fark yok ama şekerli kahve yapmaya üşeniyorum. İnsan beyni tuhaf çalışıyor cidden.
Ne taşı olduğunu bilmiyorum ama taştan yapılmış bir elma aldım. Demirden sapı var.
Ahmet hamdi tanpınar'ın huzur romanını okumaya başladım. Hakan günday en sevdiği romanlardan biri olduğunu söylemişti çünkü. Merak ettim. Bu kadar huzursuz birinin huzur isimli bir roman yazması... demişti bir de.

13 Aralık 2014 Cumartesi

akmasına izin verilen bir nefes yok. tutuluyor.
yoluna gidemiyor.
bir nefeste söylemek denen şey, kesik kesik geliyor kulaklara.
nefes tutmanın alameti henüz çıkmadı meydana.
nefesine neden bu kadar yabancı kaldı insan, onu da bilemedik.
can değiyor nefese,
ondan belki, korkarak çözüyoruz ipini.

1 Aralık 2014 Pazartesi

Sayfada hata mı oluşmuş nedir, bir açtım ki dopdolu. Baron von plastic, denize sıfır, sembolizasyon ve hatta saatli kumbara bile yeni yazmış görünüyordu. Bir heves sayfayı yenile dedim, hepsi kayboldu. Belli etmesem de saatli kumbarayı epey özlüyorum.
Keyfi kaçsın da yazsın hehe :)

Seyretmek ve sevinmek eylemlerini yanyana koyduğum gündür seyretmeye seviniyorum. Baktıkça güzel geliyor gözüme. Kendi niyetimi sulamaya karar verdim. Bu çiçek burada bitmez diyor. İklimi değilmiş. İklimler diyorum değişiyor.

İklimler değişiyor. İklimler değişiyor.
denkleşiyor.

Sevindiğimiz zamanlar çiçek meyveye dönüyor.