expr:class='"loading" + data:blog.mobileClass'>

27 Aralık 2010 Pazartesi

Tutunmaya çalıştığın yer, köprücük kemiğim. Ellerini pudralayıp tırmanmaya buradan başlıyorsun.

23 Aralık 2010 Perşembe

tatlar

Ya burası diyor, yaşıyor mu? Havayı, burnuna eğilip elimin sırtıyla yokluyorum, nefes alıyor. Şarkıdaki kadın, ciğerleri zamanla dolmuş bir yerden bahsediyor. Ona bakıyorum, o sıra meyveli pasta sipariş ediyor. Hiç aklımdan çıkmayacak bir görüntü kazanıyor. Kafasında sıvı halde sorular var, kulaklarından, gözlerinden akıyor. Yine de ağzını açmıyor. Sesler hakkında konuştuk onunla. Tek seferde anladı. Dilini boş uzatıyor bana, kelimesiz. Birbirimizin tadına bakıyoruz.

13 Aralık 2010 Pazartesi

Evrenin, gerçek büyüklüğünü hiçbir zaman kavrayamayacağım kadar büyük olduğunu farkettiğim anlar, uçurumun kenarında oturmuş insan resimleri gördüğüm zamanlara denk geliyor. Ondan sonrası fazla oksijen almışsın gibi bir nefes tıkanması, ne kadar küçük, ne kadar görünmez, ne kadar sıradan olduğunu hatırlamanın tüm dünya nimetlerine on basar hazzı.Yükseklere tırmanmış kadar, tırmanmış birinin resmine bakmış kadar nefesim kesik, sakinlikten başım dönüyor. Anlatılacak bir yanı yok aslında. Geldi işte. Koca gövdeli bir ağaç dikildi içime. Yükseklere çıkmak gerek. Suyun altı güzel de temiz havadan ciğerlerini yakmak, tırmanmak gerek.