expr:class='"loading" + data:blog.mobileClass'>

29 Ekim 2014 Çarşamba

kapağını kapamıştım. aklıma fikirler sokmuştun. fikirler başkalarına söz olmuştu.
hatırlamak ve gülümsemek için kapağını açıyorum bugün ve başka bir dünya koyuyorsun önüme.

hikayesi bu.

sanıyorum ki yerimde sayıyorum. meğer ne hallere sokmuşum, hissimin literatürüne bakmışım.
bilsen, ben kelimenin sözlük anlamını hiç sevmiyorum.

yolumdan çıkmış niyetim sana ulaşmak için yoluna koyulmuş.
benden çıkıp oraya ulaşasıya meyveler çürümüş.
böyle olmamalı diyorum.
belki kuruturum ama meyveleri çürütmüyorum.

19 Ekim 2014 Pazar

illa bir ölçü birimiyle anlatmak lazım gelirsen, tutam tutam değil avuç avuç. (bazı harflerin istedikleri yerde durmasına izin vermek gerekir. Hepsi imla hatası değildir.)

Epeydir kelimelerin peşinden iz sürmemiştim. Kaçmak şöyle dursun, gözünün tam içine bakıyorlar. Gene de yakalanmıyorlar.

Gidip altında oturmak isteyeceğim bir ağaç boyuyorsun. Gittiğimde ağaç orada olmuyor.

Satırları atlamadan okumak isteyeceğim bu sefer. Yazık etmek ayıp oluyor diyor/kulağımın kıyısında ayaklarını uzatmış oturuyor.

Hıçkırıklar ne zamandır göze görünür olmuş?

Gömüldüm yazının ortasına.

Ben şimdiye kadar içinden şarkı söylemek, ıslık çalmak, küfretmek bilirdim. İçinden duvar örmek, sınır çizmek de varmış.

(bunu söyleyen adamın bıyıkları gür)

10 Ekim 2014 Cuma

Her bir endişe bir bağ olabilir. Ait olduğumuz yeri işaret eder. Oradan kopma ama daha çok oraya geri dönme korkusu. Kim olduğunu hatırlamak istediğin zamanlarda endişene bakmak yol olabilir.

Gerekmediği halde bir kasını kullanıyorsan, bir şeyin geçmesini beklerken endişeni bastırmak istemenden olabilir.

Konuştuklarını böylesine dikkatle dinlediğimi ve onu bu kadar ciddiye aldığımı saklama gereği hissetmemiştim.

Hafife alınacak yanı yok. Yazmayıp yazmayıp, yazdığı yerde başlamıştı başka bir hikaye.

Bazen öyle olur. Birine kızar, kelimelerine
kıyarsın.


6 Ekim 2014 Pazartesi

Bir hikaye var. Sesi siyahlı beyazlı üzeri tuzdan tırtıklı bir ay çekirdeğinin tahta masada kayıp avucumun içinde yerini bulma sesi. Elim masaya, tuzu ağzıma, ağzım gülerken sallanan omuzlarına. Oysa ki bir akışı durdurmak istememiştim. Tuza bulanasım olduğundan değil.
Bir şeyler sunarkenki cömertliğin, böyle meyve ve yemiş gibi şeyler. Yaşından büyük ve olmaz yere metanetli yapıyor seni. Dize uzanacak bir eli esirgerken de tutumlu yapıyor lüzumsuz. Görülecek bir zamana kapanan gözün yok yere duyarsız yapıyor. Bakışının yarısı yere yarısı bana. Lafının çoğu havaya. Dumanın arkana. Başın önüne. Ayağın ayağının üzerine. Yanın duvara.
Yine bir üçleme yapıyoruz farkında değilsin oysa. Elin kağıda, kağıt ağzıma, duman havaya.
Farkında olsaydın, önün arkana.

5 Ekim 2014 Pazar

var olmanın dayanılmaz hafifliğini konuşmuş bir adam bazı aşklara da gülmüş, bir kitap kapağında değdi gözüme. orada yaşıyorsun biliyorum. ben de yazarak oraya değdim sayıyorum. 

uykunun güzelliği şüphe götürmez biliyorum. yine de uyanmak olmasaydı uyur muydun? 

kulaklarımda, saçlarımda, kıvrımlarda, kıyılarda gezegenler. yüksek kaldırımda güpegündüz. 

geceler olmasa konuşamam seninle. kahkahana sığınmadan söz edemem. senin hakkında senden öteye gidemem. 

burası kaç bucak. kimin hatrı kimde? 

bakmanın güzelliğini kapı aralarında harcadıksa konuşmamak da olur şey.
bahisini etmek. bahsetmek. heceyi nerede istiyorsa orada düşürmek herkesin hakkı. konuşarak yakınlaşanlar, birbirinin saçına parmak basmalı. bu yadırganır bir şey olmamalı.