expr:class='"loading" + data:blog.mobileClass'>

4 Haziran 2016 Cumartesi

zeytin ağaçları

kuş olup da ağacın dalına konamayan insan, ilk salıncağı kurdu.
kanadımızın olmayışına mı, belirsiz süreli yalnız kalamayışımıza mı (ki bütün dinler bir süreliğine de olsa yalnız kalmayı öğütler), ufak da olsa bir ışık görmeden karanlıkta yol bulamayışımıza mı, yoksa safi bir balık olmayışımıza mı öfkemiz?
kaynağı belirsiz.
yine de birkaç zeytin ağacı yanyana gelince her şey mümkünmüş gibi.

sarı

gerçek bir hikayeydi.
köksüz, tesadüfsüz.
küçüktük,
cılızdık,
telaşsızdık.
uykuya direnen meraklı göz bebeklerimiz karanlıkta iyi görüyordu.
oturduğun yerde eğilip enseni öpmek gelmişse içimden,
başını çeviresiye kaçıp giderdi hissim.
tüyün sarı.
huyun huysuz.

8 Şubat 2016 Pazartesi

mektup

bazen tek bir balık farkedeceksin. bazen tek bir balık seni farkedecek.

eşyaların yerini değiştirmek, çekmecelerin içini düzenlemek, kitapları düzeltmek, hayatın rahatsız etmeden kendini hatırlatma yöntemi gibi. bugün mektuplarımla karşılaştım. sararmaya başlayan kağıtlar insana ne güzel bir geçmişi olduğunu hatırlatıyor, bir yana, o zamana ait heyecanların kıymetini silemiyor bugünün halleri. kendi yazdıklarımı özledim. nerede olduklarını bildiklerim (sayfalarını koparıp koparıp yazdığım kırmızı kapaklı defter) ve belki hala birilerinde saklanan ama anımsamadıklarım.

yazımın kötü olduğundan şikayet ettiğim bir satıra karşılık "el yazısının verdiği huzur ve sonsuzluk hissi"ne ikna edilmeye çalışıldığım satırlar.

cevabını vermiş  miyimdir diye hafızamı zorladığım sorularla karşılaştım. Hiç senle aynı bardaktan su içtik mi? Ben biliyorum. Su biliyor. Sen bilmiyorsun.

anlaşılmaz sandığım yanlarımı anladığını haykıran birini görmezden gelmişim yine.

"insan inandığı şeyler uğruna muhteşem hatalar yapabilir. kızmamalısın. darılmamalısın. bir elmanın kırmızı olması, bir papatyanın öyle kokması, bir derdin halledilmesinin ardından gelen ferahlık kadar sıradan ve güzeldir hata yapmak. tabi ki kızıyorsun. belki en çok da bu zayıflığıma kızıyorsun. tedirginliğime, seni kaybetme endişeme, telaşıma, şaşkınlığıma, titreyişime, ürpermeme, anlamlarını anlamamış kelimelerle yetinmeme, planlar yapmama, buhranların yorduğu bir gençlik yaşamama, bilincimi sana yönlendirmeme, kelimelerin yorduğu bir gençlik yaşamama, senin için her şeyi yapabilme yeteneğime en çok da.
bunlar da geçecek. seni unutmama kaç yüz yıl kaldı ki.
korkularım zamana sığmadı ve yüzleştim. anladım ki ben sende ardı arkası kesilmeyen bir kaybetme korkusu sevmişim."


mektuplar yazmış, göndermiş biri olmama, mektuplar yazılmış, almış, saklamış biri olmama çok sevindim.
yazıyla seven herkes bildiği gibi, yazarak sevmeye devam etsin.






30 Ocak 2016 Cumartesi

başbaşa kalmak üzerine çokça düşündüğüm zamanlar.
kendinle başbaşa kalabilmek çok seyrek düşen iri bir yağmur damlası kadar hissedilebiliyor. ferah, sevdiğim bir his.

bazen niyet edilen, bazen içine bırakıldığımız bir eylem.

yolun kenarındaki görüntü hızlıca akıp giderken düşündüğüm:

koyunlarla başbaşa kalmak, çocuk olarak.
koyunun otlamasını, çocuğun çoban olmasını gözlemek. çocuk olarak geldiği bu çayırdan çoban olarak evine dönmesi. bir kadere karar verilişine tanık olmak.

çocuk olmayı bırakıp çoban olduğu zaman hangi ana denk düşer?

dalında insan eline düşmeyi bekleyen meyve gibi.


15 Ocak 2016 Cuma

üfle

beklemenin en güzel parmağından tutan bir güzel adam. şimdiye dek payına düşen bir kısa satır. bir yuvarlak masaya düştüğü görünmez bir notu unutayazdığı bir süreliğine gülümsemiş. yeni yeni yeniden gülmeye başlamış.önümüzde geriye kalan bir onbir. insandan geriye özlemek, özlemekten geriye alışmak kalıyor. bütün bunları, biraraya gelince kendini bir yıla tamamlayan oniki ay yapıyor.

15 Aralık 2015 Salı

bugün bunu okumayı çok sevdim

Bir şeyler sunarkenki cömertliğin, böyle meyve ve yemiş gibi şeyler, yaşından büyük ve olmaz yere metanetli yapıyor seni. 

Dize uzanacak bir eli esirgerken de tutumlu yapıyor lüzumsuz. Görülecek bir zamana kapanan gözün yok yere duyarsız yapıyor.

22 Kasım 2015 Pazar

bu rüzgarlı hava bir düşünceye tutunmamı engelliyor.
kalabalık bir his aslında.
kabalık ama geçici.

süresi kısa gerçek bir gülümseme kadar kalalım istiyorum.

evin içine ısrarla dolan bir gün ışığı gibi değil de önü yaprağı sık ve yuvarlak bir ağacın dallarıyla kesilen bir güneş gelsin.
bir süre dursun.

sonra dışarı çıkalım.
bir parça kağıdın üzerinde iki satır yazı görüp heyecanlanalım.

senin bile isteye tutunmadığın dallara salıncak kuralım.