expr:class='"loading" + data:blog.mobileClass'>

17 Mart 2010 Çarşamba

oryantal Paris

Sayıklıyorum. kelimeleri değil, görüntüleri, bazen uzuvları.Ben gözümü kapamışken, dirseklerime sırtımdan uzanmış, taşıyorsun beni, bayır aşağı koşuyoruz.bisikletin üzerindeymişiz taklidi yapıyoruz,eğleniyoruz. Kulağımda  oryantal Paris şarkıları uğulduyor. Üzerinden aktığımız şehirler yok oluyor. Görüntüler kolkola girmiş, hepsi birer kelime söylüyor, kocaman bir cümle oluyorlar, öyle ağır ki sayfaya taşıyana kadar kollarım kopuyor. Transparan hafif olur gibi gelmişti oysa ki. Bunlar benim rüyalarım, tülün arkasından baktıklarım. Çok önce, çok küçük bir çiçek yutmuştum. üstünden zaman geçti, artık içime sığmıyor. Yine de kelebeklere her zaman yer vardır ve onların Tanrı mı yoksa katil mi olduğuna karar vermeniz, cesaretinizle aynı merdivenlerden eş  zamanlı yuvarlandığınız ana denk gelir. Ve şarkı başlasın. 

15 Mart 2010 Pazartesi

gülsek

üç elma bitmiş gökten düşmelik, bir avuç fındık bıraktı avucuma. Ama tam o sıra, sırtımızı gri bir duvara yaslamış,  sarsılarak gülüyorduk. Kıvır kıvırdı yüzümüz, gözümüzün kenarı, kocamandı ağzımız. Kafalarımız duvara deyiyordu, dik tutamıyorduk boynumuzu, öyle gülüyorduk. Başı öne değil, gülmekten arkaya düşmüş insanlardık. Karışmak istiyorduk. İnsanken karıştırılmadığımız ne varsa, gülerek içine kaçmak istiyorduk. suyun altında gülerek nefes tutuyorduk. Yüzünü çarşafların altına saklıyordun, sesin aradan koşup yanıma geliyordu, yüzün görünmezse, sesin gülüyordu. Biz yataklarda tipsiz yatıyorduk, bacaklarımızı duvarlara dikip, yastıklardan başımıza salıncak yapıyorduk, böyle daha rahat gülünüyordu. Hayatın konforu  gülmektedir diye mi, zaman sadece gülerken donar diye mi, gülmek kumdan kaleleri su gibi bozar diye mi, karşılıklısı insanı insana yakın yapar diye mi, seni en az gülerken gördüm, en çok gülerken sevdim diye mi. Gözümüz çizgi olana kadar, gülmeli. 

7 Mart 2010 Pazar

tek

O gün, sen gülmüşsün. Yedi cüceler pamuk toplamaya gitmişler, prenses çıplak kalmış.Tütsülü tek-likleri bir dikişte içiyorum, kanımda tek başınalık kapsülleri dolaşıyor. Doymuyorum. En sevdiğim sayı 'tek'. Soğuklarda bile yanaşmıyorum. Sağdan soldan rüzgar yiyorum. Bakın, gelin, insandan ateş yaktık, yanaşın, ısının diyorlar. Yakıtı insan olanlarla ısınamazsınız. Sadece yazmak için değil, yakmak için de ağaçlar var. Bu oda, bu lamba. Buranın mutfağı yok, müzikle doyuyorlar. Müziği içkiyle yutuyorlar. Buranın kırmızı koltuğu, sıkılmanın bacak bacak üstüne atıp arkasına yaslandığı yeni   ' var olmayan toprak üstüm' benim. Toprağı gerçekten sevenler, çiçekleri görmek istemezler. Toprağın sevimli renklerle örtülmeye ihtiyacı yoktur. Kokusu çiçeklerinkiyle bastırılmayı beklemez. İçine tohum atarsanız, dışarı çiçek tükürür. Üstüne su dökerseniz, emip rahmine götürür. Renkler herneyse de, tahta ayaklı, soluk kırmızı kare minderli bir kanepe, bugün odada onu buldum. Üstüne kondum.

3 Mart 2010 Çarşamba

aynalı kelimeler

bugün dışardan aynalı büyük bir binadaydım. dışardakiler nanik yapıp, sokağa çağırmasınlar diye, ayna sarmışlar beline. güneş aynayı sever ama, ona bakıp bekledim buyur etsinler hadi diye. seni gördüğüm yerin tahta kapısı vardı, zili yoktu. içeri girmek için, üzerindeki metal eşyaları değil, karar veriyordun. çocuk zamanlarımızda parkta karşılaşsaydık, ben salıncakta çok da yukarı çıkmadan sallanırken, sen kaydıraktan en dibe tek seferlik kayıp, parktan koşarak uzaklaşırdın.taş toplamaya. koşarak uzaklaşmak, kaçmanın sevdirilmeye çalışılmış halidir. 
İçinden deniz geçen şiirler okuyorum., şimdi daha çok ıslak kelime biliyorum. sen bana yazı kattın. kutu kutu kelime sattın. kelimelerin ederini hala hesaplayamadım. ödeşmesek de olur, baş parmağın para saymaktan aşınmamıştır. suyla ne derdim var bilmiyorum ama içimde kurumayan bir nem taşıyorum. küçükken altını değil, içini ıslatanlardan bir kaç kişi tanıyorum. zamanında güneşe bırakılmamış çocukluklar, şimdi bellerine kadar camlardan sarkıyorlar. hepsi rüzgarları özlüyorlar. Ve farkettim ki zaman gelecek, aklımı uyuttuğumu düşüneceğim bugün için, normalin topraklarına kesin dönüş yaptım ya hani, sakinleşeceğim. meğer, densiz saatlerde uyanan bir aklımmış, ve sade, o zaman/tek dalga boyu, ayık kalmış. 

1 Mart 2010 Pazartesi

kaç toka?

Merhaba.
Sizin kaç tokanız var acaba? Ben tek tokası olan insanları seviyorum da.