expr:class='"loading" + data:blog.mobileClass'>

25 Ocak 2011 Salı

kırmızıdan haz etmem ama bu sefer de ağzımdan büyük laflar düşerken  altımda kırmızı bir tabure vardı.
Gülerken parmaklarımı taburenin yumuşak derisine ne kadar gömmüşüm diye bakarken,
karşımda sahici kahkahalar atan bir adam
ki ben buna dayanamam.
Uzun uzun uzun
Hayat uzun
Derin nefesler alırsan, şu diyafram nefesi dediklerinden, çiçek koklarmış gibi, burnunla şeker tadı alabilirsin
birşeyleri olması gerektiği gibi değil, bünyenin istediği gibi yaparsan, 5 duyu takas edilir.
Gördün mü ne kadar sıcak, bak , daha yakından bak.
Münzevilik hakkında düşünüyordum da
Küçükken yağlı ballı ekmek yedirilmiş biri
münzevi olabilir mi?

20 Ocak 2011 Perşembe

Benle ben, kendi zamirime seslenmeyi sevmiyorum ama, biz ikimiz karşılaşınca, oransız hareketler yapıyoruz. Sevinçten birbirimizin sırtını ısırıyoruz. Güneşli günlerde geliyorum, merdivende oturmuş birini beklerken. Uzun kalmıyorum. Mutluluğun büyüğü küçüğü olmaz, sindirebildiğin kadarı boy uzatır diyen ağzıma vurup beni geri gönderiyorum. Çok güzel yerlere tünüyorum ben. Serin, konforlu. İstediğim her taşa oturabiliyorum, çekmiyor. Çoğalma korkum o kadar somut ki, yavrulayamıyorum. Bu kulağıma hüzünlü gelmiyor.  Neşeli kulaklarım var benim, kendi aralarında konuşmayı ayıplamayan kulaklarım. Onlarınkinden başka ses duymuyorum.

18 Ocak 2011 Salı

anahtarı içeride kalmış bir eve, küçük komşu oğlan sokulur açık kalmış bir küçük camdan.
gitsin, görsün, içerinin kapısını dışarıya açsın diye.
içine aldığı bütün erkekleri aynı merakla bekledi, yattığı yerden, boynunu uzatıp,
içeride olanı anlatsınlar, gördüklerini konuşsunlar diye.
kadına en yabancı kendi kuytu yatağıydı hep
en çok korktuğu, en fazla taşıdığı, en az tanıdığı
biz içimize alırız, gömülüyüz
siz dışarıya atarsınız.
Mimar böyle buyurdu.

3 Ocak 2011 Pazartesi

Dün gece rüyamda kendimi gördüm. Birine içimi açıyordum. Kaburgalarımı kavramış, kolayca göğüs kafesimi aralıyordum. Etim ayrıldıkça, hiç acımıyordu, meraktan belki. Merak, acıdan üstündür. Beyninizi yeterince meşgul ederseniz, acı geçirmez, duygu iletmez. Bir aynaya açmalıydım belki. Gördüğüne karşılık anlamsız gözlerin sinirime dokunuyordu. Etin etten ayrılırken çıkardığı ses irkiltmişti seni belki, sebebi nedir bilmiyorum, gözünün ıslak yüzeyinde yansıması gereken içimi göremedim. Kımıldarsam herşey dökülecekti, aynaya gidemedim, içimi de örtemedim. En iyi burdan görürüm sanıp açtığım orta yerimden eser yoktu yüzünde, tek merak ettiğim şeyin rengine bakabilmek için senin kapasitene muhtaçtım ve ellerimi göğsümden alıp yakana yapışabilseydim, biraz daha dipsiz olman için sana yalvaracaktım. Ama tükürüğünde çiçek var senin.

1 Ocak 2011 Cumartesi

tanışalım mı?

Huzursuzluğumla yüzleşmek istiyordum. Karşıma otursun konuşalım ama öncesinde yüzüne bakayım. Gözleri kötü mü göreyim. Saçı uzun mu? Neremde yaşıyor? Ne yiyor? Sakin olduğum zamanlarda ne yapıyor? Can sıkıntısını tanıyor mu? Kokusu var mı? Ben ona nasıl kokuyorum? Beni nasıl biliyor? Konuşup anlaşalım, vedalaşalım, gitsin istiyorum. Aklı bende kalmasın. Benden istediği var mı sorayım. Sesi nasıl? Beni ne zamandır bekliyor? Geldiğimde seviniyor mu? Hep beraber mi olalım istiyor? Tüm bunlar olurken, karnım şişiyor.