expr:class='"loading" + data:blog.mobileClass'>

31 Ekim 2010 Pazar

yanıp sönen imcele bakmaktan sıkılmadığım oluyor. Kağıt üzerinde olsaydım, kalemin kağıda deydiği noktaya bakmaktan sıkılmazdım.Senin üzerinde olsaydım, tam olarak boynuna sokulmaktan bahsediyorum ve tahmin edilenin aksine tamamen hareketsiz, orada kalmaktan sıkılmazdım. Bir insanın, diğer bir insanın bedeninde çare araması, çok insancadır. Çare olacak insan konusunda seçici olmanız ise, düzelterek takıntılı diyelim, tamamen kandırmacadır. Ağrıyan bir içiniz varsa, insanlara sokulmayın. Yaprakların üzerine yatın yada toprağa yanaşın. Bir avuç toprak yutun mesela. Bir çiçek yutun. Burnunuzu bir kuşun sıcak karnına yumun. Gözlerinizi yumun tabi hepsinden önce. Buralara gözlerinizi kapayın. Yatak yorgan altında kalın. Buraların kalabalığı, karanlığı bir ağaca sırtını vermeden, bir rüzgar esmeden, kanat sesi duyulmadan gitmez. Uçucu maddelerden uzak durdukça da kendinle tanışamazsın. Ondandır ömür süren yabancılığın. Kendini tanısan,buralarda durmazsın, balkanlara kaçarsın.

21 Ekim 2010 Perşembe

Ağzındaki duman, tütsülü parmakların. Tüten ellerin var. Tükürerek düşürdüğün lafların bronz-mavi. Başımın üzerinde kuşlar uçuyor, kanatlarının rüzgarı yüzüme çarpıyor, nefesin sanıyorum. Ondan geri sayıyorum. Senden geri sayıyorum. Geri adımlar atıyorum. Ne kadar uğraşsan da bu bir trans hali olamıyor. Koşuşturmaktan, düşüncelerimin bacakları ağrıyor. Miyop hislerim var, en yakınımdakileri sezemiyorum.

13 Ekim 2010 Çarşamba

Bana evine git dedi. gelesin yok senin, sen evine git. O an için, tüm zamanların en yakın insanı, tek cümleyle en uzun mesafa katedeni, en hızlı toplu taşıma aracı, bu hiç kızgın görmediğim adamdı. Nasıl istersen öyle yap deseydi, birini bakarak görebileceğine inandığım son bakışımı ona atacaktım. Ne güzel sıyrıldı. beni ne de güzel sıyırdı, çekti, çıkardı. Nefes almasam da olurdu ama o an için işte, hem de tam zamanında, üçten geriye sayana kadar, tam olarak o kişinin, evine git demesi gerekiyordu ve gereken birşey, oldu. Defalarca oldu demek getirdi içimden. Oldu. Oldu. Oldu. hayat, nefes, damar, can, varlık, tanrı, istek,insan, ölüm, acımak, kanamak. Hepsini, tek kelimeye, istersen sığdırırsın. Kimse, tek cümleyle, bu kadar güzel öpememişti beni. Oldu , evrendeki tek kelime, O tek harf olsun.

8 Ekim 2010 Cuma

Kazıyorum. Tohumunu görürsem belki, tanırım diyorum. Derinlerde beklediğimi göremiyorum, dallanıp budaklanmış herşey, ne neyin kökü belli değil. Kremasını yalayıp, kenara attığım pastalar bunlar, üst üste yığıyorum. Rengini bilmediğim kokularla baş etmem gerektiğinde, tatlarına bakıyorum. Buralarda yazmak için dolanıyorum. Yazarak kapımı kapıyorum, açık hava her ruha iyi gelmez. Camdan sarkmak ne güzel. Vücudumu tam kapasite kullanmanın telaşını tanıyorum, nereye gitsem cebimde taşıyorum. Bu özetleme, özünü görme, özümseme merakım yüzünden, bir kaç çift cümlem kalmış ve onlarda yazıya dönüşemeden, sakat çocuklar gibi dolanıyorlar ayak altımda. İçimden geçenlerin, kollarından tutup, isimlerini koyup, kucaklamam gerek biliyorum ama sarılmayı sevmiyorum. Hepsine bir defa dokunup, salmak istiyorum. Aidiyeti severiz de sahiplenmemek insan ihtiyacı hem, yediklerimizi bile gittikleri yerde tutamazken, benim olmayan ne varsa öpüyorum.