expr:class='"loading" + data:blog.mobileClass'>

8 Şubat 2016 Pazartesi

mektup

bazen tek bir balık farkedeceksin. bazen tek bir balık seni farkedecek.

eşyaların yerini değiştirmek, çekmecelerin içini düzenlemek, kitapları düzeltmek, hayatın rahatsız etmeden kendini hatırlatma yöntemi gibi. bugün mektuplarımla karşılaştım. sararmaya başlayan kağıtlar insana ne güzel bir geçmişi olduğunu hatırlatıyor, bir yana, o zamana ait heyecanların kıymetini silemiyor bugünün halleri. kendi yazdıklarımı özledim. nerede olduklarını bildiklerim (sayfalarını koparıp koparıp yazdığım kırmızı kapaklı defter) ve belki hala birilerinde saklanan ama anımsamadıklarım.

yazımın kötü olduğundan şikayet ettiğim bir satıra karşılık "el yazısının verdiği huzur ve sonsuzluk hissi"ne ikna edilmeye çalışıldığım satırlar.

cevabını vermiş  miyimdir diye hafızamı zorladığım sorularla karşılaştım. Hiç senle aynı bardaktan su içtik mi? Ben biliyorum. Su biliyor. Sen bilmiyorsun.

anlaşılmaz sandığım yanlarımı anladığını haykıran birini görmezden gelmişim yine.

"insan inandığı şeyler uğruna muhteşem hatalar yapabilir. kızmamalısın. darılmamalısın. bir elmanın kırmızı olması, bir papatyanın öyle kokması, bir derdin halledilmesinin ardından gelen ferahlık kadar sıradan ve güzeldir hata yapmak. tabi ki kızıyorsun. belki en çok da bu zayıflığıma kızıyorsun. tedirginliğime, seni kaybetme endişeme, telaşıma, şaşkınlığıma, titreyişime, ürpermeme, anlamlarını anlamamış kelimelerle yetinmeme, planlar yapmama, buhranların yorduğu bir gençlik yaşamama, bilincimi sana yönlendirmeme, kelimelerin yorduğu bir gençlik yaşamama, senin için her şeyi yapabilme yeteneğime en çok da.
bunlar da geçecek. seni unutmama kaç yüz yıl kaldı ki.
korkularım zamana sığmadı ve yüzleştim. anladım ki ben sende ardı arkası kesilmeyen bir kaybetme korkusu sevmişim."


mektuplar yazmış, göndermiş biri olmama, mektuplar yazılmış, almış, saklamış biri olmama çok sevindim.
yazıyla seven herkes bildiği gibi, yazarak sevmeye devam etsin.