expr:class='"loading" + data:blog.mobileClass'>

16 Mayıs 2010 Pazar

çizen bir adam için

lambalar tepemizdeyken biz iyiyiz. yazarken çizerken , en çok da boyarken , birşey olmaz bize. adına hastalık dedikleri hüzünlerle, ağaç kovuklarına , salyangoz kabuklarına insanlar sığdırıyoruz. her yerde yaşanır. içime en yakın yerde oturuyorum.

dokun

tamam. durun orada. hem de yan yana.  hemde tam orada. eğer temastan bahsediyorsak ve dokunmaksa istediğiniz, ben elleri seçmezdim. orada, sıcacık karnın öylece dururken, kollarının hemen yanında.

13 Mayıs 2010 Perşembe

bazen bardağımdan içerken içine konuşuyorum. ortalıkta işe yarar ses yoksa kendi sesime dönüyorum. belki konuşmaya bu kadar hevesli olmasalardı, ben daha iyi olurdum. hepimiz, hiç konuşmadan , duvardaki çatlağa bakalım istiyorum. tamam, söylüyorum, herkes uyuduktan sonra ben mutluluktan ölüyorum.

10 Mayıs 2010 Pazartesi

utanmamayı seçebilmekle ilgili birşeyler söylemek istiyorum. nasıl öğretiliyor, ne ara otomatiğe bağlanıyor, çok emin olamıyorum ama birilerinin birilerini utandırmadığı yerler güzel yerler ve birinin utandırıldığını görmek bende konuşmadan şiddet uygulama isteği uyandırıyor.

7 Mayıs 2010 Cuma

belkide , hiç sorun yok, çok insan vardır.

3 Mayıs 2010 Pazartesi

mevsimlerimiz denk değil

odanın içine rüzgar girebildiği bir vakitte ve dalgalanan perde sesi varsa içeride, beni uyandırma. ağlayarak uyanmaların hissi gitmez. çimenlere gidelim. artık yeşil şeylerden konuşalım. bazıları şapka giymeyi sever ve bir öğleden sonra, buğday saçlı bir kızın peşinden, sahile yüzmeye gidebilir, benzincideki işini temelli bırakıp. galiba çayırların ortasındaki fabrikaya yeşil o kadar da yakışmıyor. biliyor musun, her şey ıslanır. sanılanın aksine herkesin bir hikayesi yoktur. bazıları, başkalarınınkini dinlemek için uzun yollar göze alır. büyük ayaklı güzel kadınların, kemikli elleri ,büyük yüzleri hareketsizken de seyredilebilir. Bazıları, seyredilmek içindir.

senin mevsiminde meltem rüzgarları bitiyor. sam yeli başlıyor, yaprak fırtınasıymış, kara erik fırtınasıymış oluyor da, benimkinde fırtınanın adı neden kestane karası, neden ağaçların suyunun azalması zamanı. ha tabi, seninki meyvelerin olmasına eş gelirken, benimkinde sade üzümler kızarıyor dersen, evet, öyleymiş.