expr:class='"loading" + data:blog.mobileClass'>

30 Haziran 2012 Cumartesi

ehlileştirmekte maharetlisin. karşısında dizlerin titrese bile zamana kafa tutabiliyorsun. bana, yavaş diyorsun. ben sen deyince yavaşlıyorum. biz dans ediyoruz. adımları sen biliyorsun. ben senin bilmeni istiyorum. bana da öğret demiyorum. hayatımda öğret fiilini tek başına ilk defa kullanıyorum.
eski bir kadının sesinden yeni bir şarkı çalıyor. parmaklarım bir damarın üzerinde geziniyor. burada olmadığın için bu sefer bir yaprağın damarları. görüş mesafemde apartman katının cam pervazında başını göğe yükselten  genç bir nane dalı var. herkesten inatçı görünüyor. taze. parlak. rüzgardan deli gibi sağa sola sallanıyor ama senden benden sağlam duruyor. oturduğum sandalyenin tepesinde kendi dizimi ısırabiliyorum. aynı sandalyenin yanındaki sandalye boş. bu masanın altında zaman zaman ayaklar bacaklara değebiliyor. böyle sıradan şeyler insanın hafızasında yer edebiliyor. duvarlar artık boş. zaten hep boştular. az sonra temmuz gelecek. sayfalar birikti. akşamüstü oturduğumuz kayalar güneşten sıcacıktı. ısı bile hemen çekip gitmiyor. taş bile emiyor. şu an bu odayı görmen gerekiyor. nasıl severdin. nasıl. yazdığım köşeye güzel rüzgar esiyor. ışık duvara çarpıp odaya geri dönüyor. koltuklarda yazlık serin örtüler var. ne diyordum, damarlar. bir de kaburgalar. epeydir kendi kaburgam üstüne yatıyorum. bazen, başkasınınki en kuş tüyü yataktan yeğdir.
dirençli ve beğendiğinde ısrarlı biri olduğum 1 senedir toplamda 3 şarkıyı çevirip çevirip dinlememden belli.


Bunun için twitter hesabıma girmeyi denedim. şifre falan unutmuşum. burdan link vereyim, siz bakın.

http://twitter.com/#!/search/%23devletimlereglsohbeti?q=%23devletimlereglsohbeti
Bu laflar ağır laflar ama bu kadın güzel kadın ve şarkı güzel şarkı.
Günaydın

http://fizy.com/#s/3rlmdb
uzun zamanları düşünmek istemiyorum. geleceklerse de geldiklerinde tanışayım. kapılardaki gözetleme dürbünlerini de sevmedim hiç. geldinse camın ardından görmek istemedim.

taslakmış tee ne zamandan.
K, kapının ziline dokunduğunda diğer K'nın içinde bomba patladı. K'nın yüzünü eşikte görenler birbirlerinin üzerine atladı, kimse K'ya sarılmayı hatırlamadı. Ağız şapırdatmadan yalvarmanın keşfi, K'nın kapı önündeki görüntüsü ile başlayıp, eşikten süzülürken ki kayboluşuna kadar bir süreye denk düşecekti. İki dünya arasında, basbaya kapıcısı olan bir apartman kapısı vardı işte, gizli geçit değil, tozlar dökerek aralanan kaya parçaları değil, önüne çöp bırakılan bir daire kapısı.

Bu taslaklarda kalmış. Benimle aynı zamanlarda bloguna dönen Süeda Bilgin'e verdim.
Bugünü, tanımadığım insanlarla ilginç diyaloglarım arasında ilk sıraya önünde ne var ne yoksa süpürerek yerleşen abiye adıyorum. Azmetti ve başardı. Moda migrosun üst sokağındaki kilisenin önünden geçiyordum. Nazım Hikmet abisi yada akademisyen havasında işte, saçı sakalı ağartmış, hayatın tozunu yutmuş abi yanıma geldi. babetlerinin bir resmini alabilir miyim dedi ayaklarıma bakarak. olur. niye? ayak fotoğrafı mı biriktiriyorsun derken, üstümde tepinir misin dedi? abartıyorsun diyenlere olayın detayı: abinin bir arkadaşı modern sinemada erkeğe şiddet uygulayan kadın figürü üzerine çalışırmış, mesela kill bill Uma Thurman, bu insan da sokaklarda kendini ezdirerek o arkadaşın tezine destek oluyormuş. Ne istiyorsun tam olarak dedim, benim üstüme çıkıp ezmeni istiyorum dedi. Şimdi mi dedim. Evet evet dedi. Burda mı dedim. Evet evet, şu kenara geçebiliriz dedi. Yetmedi, çıkardı telefonunu çeşitli videolar izletti. Bildiğin sokaktan adam çevirmiş, daha doğrusu kadın, üstünde tepinmişler bunun. Altımda daracık iş eteğim, elimde fıy fıy çantam. Dedim pek müsait değilim, aylak gezsem şortumla falan dükkan senin. Motivasyonum yok dedim. Hiç mi sırt ezmedin, üstüme çıkıp gezinmen yeterli dedi. Tam aklımı fikrimi teslim ediyordum ki yardımcı olamıycam, sen numaranı ver, müsait bir zamanda ben kim var kim yok toplarım gelir ezeriz seni dedim. keşke diyeydim cidden. İşten sonra 5 dakka ezsem her gün. Olabilirdi. Neyse. Eve gittim, kotumu giydim, çıktım tekrar, bakındım adama yok ortalarda. Olsa valla ezecektim. Uğur'a gittim. Pilavcı, Fuat, Erdem abi varmış. Bakın bakın size ne anlatacam dedim. Nerde la adam biz ezeriz çok istiyorsa dediler. Yok,  kadın lazımmış dedim. Sonra koştuk çıktık salondan.
Apartman kapısında camdan baktığı halde kapıyı açmayan zeki insan için gerizekalı bu ya dedim diye kapı önündeki kız çocukları katıla katıla güldüler. gerizekalı diyince bile gülüyorlar, anam ne tatlıydılar ha. Balkondan sinemaya geçiliyormuş, geçtik. Tim Burton amca üşenmemiş yine yapmış. O tapılası karısını da oynatmış haliyle. Ama lafım sana Eva Green. Bir insan saç rengini değiştirerek bütün karizmasını nasıl harcar, ona şahit olduk. Koskoca Eva Green bir sarı saça bitmiş gitmiş. Bütün olay kumrallıktaymış meğer. Ey gidi. İlk defa bir filmin  sonunda Cast içinde Financial Controller, Accountant diye isim gördüm. Baya pahalanmış bu işler demek. Vergi dairesi numarası, sorumlu SMMM falan yazarlar bizimkiler.
Ben bu satırların sonuna gelirken, ağzımdaki naneli şeker eridi gitti. Şekere alıştıranlar utansın.
Bugün Cuma.

28 Haziran 2012 Perşembe

Ne diyordum. Hah. Lafı uzatmadan. Aha da buraya gidiyoruz.Canımız isterse şu yatakta istemezse öbüründe onu da istemezse kumda uyuyoruz. Şelale falan varmış, ona tırmanıyoruz. 






resmen hayata döndüm. oh. ama öyle böyle bir oh değil. akşama sana postlarımla geleceğim blogspot. buralara daha fazla uğramak isteyen insanlar, facebook kapatmak işe yarıyor. gözüm açıldı. uçak biletlerimiz hazır. ahan  bu da ipin ucu.
Bugün uyanasım gelmedi. Rüya ne güzel şey.
Günaydın

23 Haziran 2012 Cumartesi

bazı şeylerin neyle beslendiğini bir türlü bulamamak düzlükleri bayır yapıyor, doğrudur. neyi bozuldu da bunun çalışmıyor şimdi dediği zamanlar geçmişte kalsa da düşünceleri artık kemik gelişimlerini tamamlamaya uğraşmıyor, aklında kılçıklar olarak kaldılar. duymak istediği sesi kendisi çıkarmayı öğrendiğinde evrenin düğmesine basacaklar, ışıklar kapanacak. bilmiyor.  

9 Haziran 2012 Cumartesi

memeler

kumsalda hemen yanımızdaki erkek çadırının bir üyesi “şurada bir kız var, memeleri anneminkiler gibi” dedi. organlarınızın şeklini tahmin edebileceğimiz kıyafetler giymediğiniz için çok üzüldüm, yorum yapma şansımız olmuyor. gerçi en güzelinin bile ne kadar güzel olduğunu uzun uzun tartışmaya gerek yok. Robert Downey Jr’a bile kefil olmam. Kötü örnek oldu, adamın soyadı junior. Neyse onu çok karıştırmayalım, her türlü yırtar. Demek istediğim, ananızın memesini ne ara metalaştırdınız da kıyasa giriyorsunuz tipini sevdiklerim. Plaja bikiniyle inmek için sizden gideri var belgesi mi alacak bu millet. Caaanım memeler suda yüzerken, annenizinkiler evde mi otursun?  Hadi yüzün yüzün, fazla da açılmayın. Malum.