expr:class='"loading" + data:blog.mobileClass'>

30 Aralık 2009 Çarşamba

mahluk

Kullanmadığımız kelimeler vardı. Duyduğumuzda midemizdeki sıvıları oynatan kelimeler. Daha koyu renkli taşlara bakmak istiyorduk, taş binalar, eski duvarlar, içimizde uyuyan dumana hayat öpücüğü veriyordu. Şahit olduğumuz tek mucize, kendi soluğumuzun kendimize duyulabilir olmasıydı, en çok buna şaşıyorduk. Zaman diye bişey vardı, biz içinde sabun gibi, eriyince ne olduğunu kimse söylemiyordu. Hepimizin içine organlar koymuşlar, bazıları ışığın bile içindekine merakla saldırıyor, bazısı kuşlara kafes yapıyor. Aklımıza bişeyler geliyor. Kimin aklına ne geleceğine kim karar veriyor? Biz bişey yapmadan geldiyse, aklımızla kardeş kardeş nasıl yaşıyoruz, aklımızdan korkudan, neden kendimizi öldürmüyoruz. Tam olarak kaç milyarıncı insan olduğum belli değilken, neden ezberlemem gereken şeyler var. Geceleri köpekler sokakta havlarken, uyuyarak aklını sağlama almaya çalışan insan, hayvan denilen mahlukun tek türünün bin çeşidi varken, yaratılan en özel şeymiş gibi, en çok kendinin izlendiğine ne ara inanmış.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder