expr:class='"loading" + data:blog.mobileClass'>

28 Aralık 2009 Pazartesi

mavi kuş

Zamanı anlatsın bana. Kendi zamanını. Ağzında bir mavi kuş şarkısıyla beraber çiğnediği hani.rüyalarından bahsetsin. Kendimi düşünmemem için kendini önüme sersin. konuşsun. Anladın mı diye sormasın. Anladım tabi. Duymak anlamaktır zaten. Rengim kalmamış olabilir, şikayetçi değilim. Ama bildiklerimi tekrar sormak huyum olmasın istiyorum. Bir rüzgar varmış. Bir adım uzağında insanın. Kendini rüzgara vereni anlatırmış masalcı, ben adımımı geri atmak üzereyim. Rüzgarlara karışmadan da yaşamak, başkası için, izlenesi hayat. Niye diye sormaya başladıktan sonra, mişli geçmiş zaman başlıyor. Niye dediysen eğer, ölüyor. Niyeyle başlayan cümleler, aslında ölü doğuyor. Aklım, mideme vuruyor.Arkası dönük, giden insan resimleri gözüme güzel göründü hep. gözümü kırpmadan bitek sırtlara bakabildim diye. Dokunduklarını anlatan kimse, kelimelerimden çalıyor. Yüklediğim anlamlar, yük oldu çeşit çeşit. Yürürken bile sokakları özlüyorum. Kendimi ışığa koydukça, karanlıkta aldığım kokuları arıyorum. Bardağımdan içime dökülen sarılar, sende ilk duyduğum koku. Belkide sokaktaydık diye. Yerden yüksek oynarken sen, uzanmam gerekti boynuna, dert etmedim, biliyorum, eğilebilsen, gelirdin sen de. Bakmanın görmek olduğu zamanlar, konumuz senken, o zamanlar. Yine de niyetim bir hikaye anlatmak değildi. Zaten sen, hikaye değil, ifadeydin. Devrik cümleyle etkiyi artırmasam da olurdu, masal anlatmayacaktım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder